21 Şubat 2017 Salı


"Kore'ye gidince blog aç bak." diye başımın etini yediler, gördüğünüz üzere buradayım. Özel yazılarımı kendime saklamak harika bir fikir ama bilgisayardan yazı yazmanın rahatlığı da bir başka azizim. Bu yüzden burada kodlanan -kodlanan diyorum çünkü bazı durumlarda açık açık isim vererek yazmayacağım, neler olacağını kimse bilemez, duygu ve düşüncelerle dolu bir blog burası- burada kalır.

Güney Kore furyası bizim ülkede baya esip gürlüyor bildiğiniz üzere. O yüzden hiiç  ne kadar çok sevdiğimi, buraya gelmek için uğraştığımı, ne kadar mutlu olduğumu falan anlatmayacağım. Aslında belki ne kadar mutlu olduğumu anlatabilirim çünkü MUT LU YUM.

Bilmediğiniz üzere ben ota boka mutlu olan bir insan olarak böyle önüme kocaman bir mutluluk düştüğünde "Ulan sanki olmayacakmış gibi geliyor he sevinmeyeyim fazla." diyerek heyecanımı içime gömdüm ve o gömülü heyecan çıkıp da fotoğrafta gördüğünüz manzarayı görene kadar devam etti.

Kore'ye gidiş günüm gelmiş, havalimanından girmişim, arkadaşım benimle vakit geçirmeye gelmiş hah bir de üstüne kürt böreği bile getirmiş ama bende tık yok tık. Bir insan nasıl bu kadar heyecansız olabilirse o kadar heyecansızdım, kendime ben bile şaştım. Aslında nedenini az çok biliyorum. Ardımda bıraktığım güzel zamanlar ve insanlar. Özellikle de gitmeden önce yaşadığım zamanlar.

Bir yerden bir yere giderken, gidilen yerde uzun süreli de kalınacaksa malum insanlarla vedalaşma faslına geçiliyor o son haftalar. İnsanın sevildiğini anladığı güzel zamanlardır bu anlar. Sizin için, gideceğiniz için hem sevinen hem de üzülen insanların varlığını böyle taaa içten hissettiğiniz anlardır. Benim de baya güzel geçen bu anları bırakmanın zorluğu sarmıştı galiba ya da başka nedenleri vardı ben bilemiyorum ama valizime koyup yanımda kaçırabileceğim birileri olsaydı mutluluk high seviyeye geçebilirdi diye tahmin ediyorum.

Hmm.. Bunları bırakalım da şimdi neler yapıyorum onlara gelelim çünkü bu heyecan Incheon Havalimanına indiğimde bile gelmemişti. Kendimi İstanbul'dan Kore'ye değil de İstanbul'dan Adana'ya geçmişim falan gibi hissediyor, HANİİ NEREDE BU HEYECAN ALAAAMS'I SEVEN ÜSTÜME HEYECAN ATSIN falan diye geziyordum. Sonra atıldı o heyecan.

Heyecan demeyelim de İngilizce konuşurken bana gelen aşırı bir heyecan olur böyle onun gerginliği geldi diyelim. Konuşamadığımdan değil British aksanımız var (bakın bu hayattaki tek yeteneğim BRITISH AKSANIM VAR) ama konuşurken heyecanlanıyorum işte. Kapıda bekliyorum beni alsınlar diye orada da bir sarışın bey duruyor. Gidip soracağım sen de mi Inha'ya gidiyorsun diye ama soramıyorum çünkü İNGİLİZCE KONUŞACAĞIM. Ulan okulda, Türkiye'de, evde, tuvalette sıçarken falan paso İngilizce konuşan ben yabancılarla çevrili ortama geldim mi sus pus olup kaldım. Neyse elinde kocaman Inha yazan bir insan geldi de sormaktan kurtuldum ama çocukla da tanıştık. Kore'de tanıştığım ilk insan bir Alman ve adı da Alvin. UMARIM BİR DAHA KARŞILAŞMAYIZ BEYNİMİN İÇİNE ETTİ YEMİN EDİYORUM. Uçakta arkama bir Alman oturmuştu, borazan gibi sesiyle yol boyu konuştu. O Alman bu Alman işte. Kardeşim sizin dil zaten kötü, bir de aksanınızla İngilizceniz hepten kötü hayır senin ses hepsinden kötü bir sus nolur ya ama yok arkadaş yol boyu konuştu, yetmedi havalimanında konuştu, yetmedi otobüste de konuştu neyse ki indik de bu gitti rahat etti beynim.

Sonra Kazakistanlı iki kişiyle tanıştım, bavul diye yanımda evi taşıdığım için yardımcı oldular biri Türkçe biliyormuş, nasıl heyecanlı pratik yaparım unuttum diye. Adamın Türkçesi benden güzel. Yav sen nasıl unuttun? Zaten bırak konuşmayalım ben Türkçe konuşmayayım diye Türkiye'den gelen insanlardan kaçıyorum sen Kazak halinle beni nereden buldun?

Bir de Fransız çok tatlı bir kızla tanıştım aynı bölüm çıktık. Umarım aynı dersleri almışızdır. Fransız aksanıyla İngiliz konuşuyor o kadar güzel ki. Söylüyorum bana diyor ki "Hayır çok iğrenç geliyor kulağa bence." YAV SENİN AKSANINI YERİM.

Yalnız benim aksanlara acayip bir merakım var resmen hayaller adasına düştüm. Son zamanlarda Afrikan aksanı çalışıyordum ve bilin bakalım KİMİN AFRİKALI ODA ARKADAŞI VAR? Dediğinden bir nane anlamıyorum bazen ama olsun aksan öğrenmek kalp ben.

Kısa bir mola verip -diş fırçaladım, çişimi yaptım, yemekler çok baharatlı olduğu için ağzım sanki lahım kokuyormuş gibi geliyor olmayan aşk hayatım da bitti burada ha kimse bu ağızla öpmek istemez beni yaralandım bak durduk yere şimdi- aksan muhabbetini bırakıp yazmaya devam ediyorum.

Dışarı çıkıp, Kore ile iç içe olduğum her dakika kendimi yaşıyormuş gibi hissediyorum. Kendimi yaşıyormuş gibi hissedeli o kadar uzun zaman oldu ki. Geçen senenin mayıs ayının İstanbul'unda bıraktım bu hissi. Seneler sonra bir günlük yaşama, heyecan, özgür hissetme hissi gelmişti ve geçmişti ta ki burada dışarı çıkana kadar. Boru moru değil ikinci hayalimdi bu benim ve tam zamanında geldi.

Biraz duygusallaşacağım sanırım çünkü arka fona muhteşem akustik müzikler açtım. Kendimi yaşıyormuş gibi hissetmeyi özlemişim. Tiyatroyu bırakıp, bölümümü değiştirdiğim ve bazı sorunlar yaşadığım şu iki dönemdir o kadar kendimi sorgular duruma geçmiş, o kadar bitkisel hayat moduna girmiştim ki hiç beklemediğim bir anda, en dibe çöktüğüm bir zamanda çıkıp gelen bu fırsat bana ilaç gibi gelecek demiştim. Sanırım geliyor, sanırım daha da gelecek. Yine de birkaç zorlukları yok değil. Bir kere özlem arkadaşlar. Ailemle ve yakın arkadaşlarımla her gün konuşabiliyorum ama özlediğim başka insanlar da yok değil. Rahatsız etmemek için ya da saat farkından dolayı yazamadığım insanlar. VALİZE KOYUP KAÇIRACAKTIK ZAMANINDA DA İŞTE NE YAPALIM ARTIK...

İkinci olarak yemek. Her şey o kadar baharatlı ki üçüncü lokmada kesiliyorum 1 saate acıkıyorum şuraya yazarken öleceğim acımdan şimdi. YEMEK İSTİYORUM YEMEK ATIN ÜZERİME NE BİLEYİM RAMEN ATIN ULAN İSTANBUL'DA YEDİĞİM RAMEN'İ BURADA BULAMIYORUM BU NASIL İŞ GÖZÜNÜZÜ SEVEYİM YA.

Bunlar dışında şu an her şey yolunda gibi. İlk yazı olduğu için böyle olsun, pek bir yer göremedim - 2 gün oldu ve bugünü zaten jetlag (doğru mu yazdım bilmiyorum hayatımda ilk kez oluyorum çok havalı bir şey gibi geliyordu kulağa hiç değilmiş) yüzünden eşek gibi yatarak geçirdim. Güzel güzel yerler keşfettikçe bu blog da şenlenecek. Nisan'da da bir düğüne davet edildim DAHA DA ŞENLENECEK. Bir de date teklifi alırsam tadından yenmez ama arkadaşlar hiiç öyle hayallere girmeyin herkes uyarıyor Koreli erkeklere güvenmeyin alıp götürürler sizi ha diye. Artık o götürme nasıl bir götürme olacak bilemiyorum umarım kaçırmalı bir götürme değildir ne diyebilirim ki...

İçsel sancılarımı çekeceğim bir yer de olabilir burası her şeye hazırlıklı olun. LİNÇ ETMEK YOK. Kendinize iyi bakın. Bugün yediğim yemeklerden bir kesit atayım. Otu boku yiyorum sonra ağzım neden leş gibi kokuyor. Umarım o ağız sadece içeri içeri kokuyordur dışarı yerine.

Bu arada üstüme yemek isimleri ve önerileri atabilirsiniz arkadaşlar ne yiyeceğimi bilemiyorum çünkü :((

Sabah kahvaltısı

Süt (kalpler çıkıyor gözümden)

(Öğle yemeği güzel kokuyordu aldım ne bilmiyorum)

(Akşam yemeği)
(Akşam yemeği sonrası abur cuburlar ÇÜNKÜ AÇIM AÇ)


O zaman tarihimi atıp ilk yazımı gönderiyorum. Biraz dağınık bir yazı oldu ama ilk yazının toleransı bol olur derler (artık demiyorlarsa da biz denmiş gibi kabul ediyoruz) hepinizi öpüyorum. ALAAAMSI SEVEN ÜZERİME YEMEK ÖNERİSİ ATSIN.

21.02.2017

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder